Gezegensel Sınırların Tamamı İlk Kez Belirlendi, Dokuz Sınırdan Altısı Aşıldı
Stockholm Resilience Centre Haberi
Gezegensel Sınırlar ile ilgili çalışmayı Türkçeye çevirdik. 2023 yılında yapılan araştırmada dünyanın sınırlarının tamamı belirlendi ve yine aynı araştırmaya göre Dünyanın 9 gezegensel sınırından 6’sı çoktan aşılmış durumda. Yapılan çalışma ile ilgili, çevrisini yaptığımız bu haberin İngilizcesine buradan ulaşabilirsiniz: https://www.stockholmresilience.org/research/research-news/2023-09-13-all-planetary-boundaries-mapped-out-for-the-first-time-six-of-nine-crossed.html
Altıparmak Hukuk Bürosu
Çeviren: Av. İpek Sezgin
Gezegensel Sınırların Tamamı İlk Kez Belirlendi, Dokuz Sınırdan Altısı Aşıldı
Bilim insanlarından oluşan uluslararası bir ekip ilk kez, insanlık için güvenli bir “işlerlik”[1] alanı tanımlayan dokuz sınır sürecin tamamını haritalandırarak gezegensel direncin ayrıntılı bir taslağını sundular.
Haberin Öne Çıkan Başlıkları
Science Advances dergisinde yayınlanan yeni bir araştırmaya göre[2], küresel ısınmadan biyosfer ve ormanların tahrip edilmesine, kirleticiler ve plastiklerden azot döngüsü ve tatlı suya kadar, dokuz gezegensel sınırdan altısı aşılmıştır ve tüm sınırlar üzerindeki baskı da artmaya devam etmektedir.
Potsdam İklim Etkileri Araştırma Enstitüsü (PIK) Direktörü ve Stockholm Üniversitesi, Stockholm Resilience Centre’da[3] çevre bilimi profesörü ve ortak yazar Johan Rockström “Gezegensel sınırlara ilişkin bu güncellemeyle gezegen üzerindeki baskının artışını ve yaşamsal sınırların ihlal edildiğini gösterirken, bu tablo bizlere, iyi durumda olmayan bir hastayı açıkça tasvir ediyor. Sınırlar üzerindeki birleşik baskılar geri döndürülemez bir değişime ve zarara yol açmadan önce bu temel sınırları daha ne kadar aşabileceğimizi bilmiyoruz.' olarak aktarmıştır.
Yeni çalışma, ilk kez 2009 yılında ortaya konan gezegensel sınırlar çerçevesinin üçüncü büyük değerlendirmesidir. Bu çalışma, Dünya Gezegeninin dengesini ve direncini koruyan dokuz süreç ve sistemin tamamının gözden geçirildiği ilk ilk çalışmadır. Bir sınırın aşılması, bir gecede meydana gelen köklü değişikliklere eşdeğer olmasa da, aşılan bu sınırlar birlikte insanlar ve parçası olduğumuz ekosistemler için artan riskler açısından kritik bir eşiği işaret etmektedir.
“Birleşik baskılar geri dönüşü olmayan değişimlere ve zararlara yol açmadan önce bu temel sınırları daha ne kadar aşabileceğimizi bilmiyoruz.” Johan Rockström, Ortak Yazar ve Merkez araştırmacısı.
Araştırmanın başyazarı, deniz biyolojisi alanında profesör ve Kopenhag Üniversitesi Sürdürülebilirlik Bilim Merkezi lideri Katherine Richardson şöyle açıklamaktadır:
'Dünya'yı bir insan vücudu, gezegensel sınırları da kan basıncı olarak düşünebiliriz. Tansiyonun 120/80'in üzerinde olması kesin bir kalp krizine işaret etmez ama riski arttırır ve bu nedenle tansiyonu düşürmek için çalışırız. Ozon tabakasının incelmesine ilişkin sınır 1990'larda aşılmıştı ancak Montreal Protokolü'nün öncülük ettiği küresel girişimler sayesinde bu sınır artık aşılmıyor.'
Aerosoller, Kimyasal Kirleticiler ve Tatlı Su Kaynakları
Yeni bilimsel deliller, araştırma ekibinin atmosferdeki aerosol yükünün değişiminin ölçmesine imkan sağlamaktadır. Bu sınır gezegensel olarak henüz aşılmamıştır ancak geniş bölgelerde yapılan gözlemlerde bu sınır üzerindeki artan baskı belirgin durumdadır. Örneğin, havadaki partikül kirliliğinin muson sistemlerini etkilediğini görülebilmektedir.
Kimyasal kirlilik sınırı ölçülmüştür ve yapılan değerlendirmeler bu sınırın artık aşıldığını doğrulamaktadır. Kimyasal kirlilik sınırı[4], mikroplastikler, pestisitler ve nükleer atıklar gibi insanlar tarafından yaratılan tüm yeni kimyasal bileşiklerin ortaya çıkışını ve birikmesinin sonuçlarını içerir.
“Dünya yaşayan bir gezegendir, bu nedenle sonuçlarını tahmin etmek imkânsızdır.” Sarah Cornell, Ortak Yazar ve Merkez araştırmacısı.
Tatlı su sınırı artık hem yeşil suyu[5] hem de mavi suyu[6] almaktadır ve her iki sınır da aşılmıştır.
Bir başka ilk olarak, biyosfer bütünlüğünün dinamik olarak değerlendirilmesine yönelik yeni bir yaklaşım getirilmiştir. Bu yaklaşım, ekosistemlerin işleyişinin bozulduğuna dair kanıtları ortaya koymakta ve küresel tarım ve ormancılığın ilk büyük genişlemelerini gördüğü 19. yüzyılın sonlarında sınırın zaten aşıldığını göstermektedir.
Gezegenin İklimini ve Ekosistemlerini Bir Sistem Olarak Anlamak
Bu yeni sonuçlar ışığında araştırmacılar, Dünya'nın direncinin iklim değişikliğinin çok ötesine geçtiğini vurguluyor.
'Gezegensel sınırlar çerçevesi, bilim insanlarının bu artan baskıların gezegenimizin dengesini nasıl bozduğunu takip etmelerine ve aktarmalarına yardımcı oluyor. Dünya yaşayan bir gezegen, dolayısıyla artan baskıların sonuçlarını tahmin etmek mümkün değil. Bu nedenle, tüm sınırlar üzerindeki baskıları azaltmaya çalışmak için politika yapıcılar, işletmeler ve toplumun giderek daha da genişleyen bir kısmıyla giderek daha fazla çalışıyoruz' diyor Stockholm Üniversitesi Stockholm Relience Centre’dan eş yazar Sarah Cornell.
“Ozon tabakasının inncelmesine ilişkin sınır 1990'larda aşılmıştı ancak Montreal Protokolü'nün öncülük ettiği küresel girişimler sayesinde bu sınır artık aşılmıyor.” Katherine Richardson, baş yazar.
Kapsamlı bilgisayar modelleri ve simülasyonları bu çalışmada önemli bir rol oynamaktadır. Dünya sisteminin işleyişi içinde, bilgisayar modelleri, biyosferdeki iklim ve ekosistemler arasındaki etkileşimleri incelemek için kullanılmaktadır.
Simülasyonlar, sadece değişime nispeten hızlı tepki veren süreçleri değil, aynı zamanda bugün neden olunan çevresel değişimin sonucunu nihai olarak belirleyen çok daha yavaş Dünya sistemi süreçlerini de hesaba katmak için birkaç yüz yıl sonrası için yapılmıştır.
Johan Rockström: 'Bilim ve dünya, sadece 25 yıl içinde insan eliyle güçlendirilmiş üçüncü El Niño'dan geçerken gezegendeki toplumları vuran tüm aşırı iklim olaylarından gerçekten endişe duyuyor. Ancak bizi daha da fazla endişelendiren şey, gezegensel sınırların aşılmasıyla ortaya çıkan, bizi devrilme noktalarına yaklaştıran ve 1.5°C gezegensel iklim sınırını tutma şansına sahip olma penceresini kapatan gezegensel direncin azaldığına dair artan işaretlerdir' demektedir.
Yeni gezegensel sınırlar değerlendirmesi, insanlar ve gezegen arasındaki sıkı ve karmaşık bağların altını çiziyor. Dünya'nın direncini korumaya, iyileştirmeye ve yeniden inşa etmeye yönelik daha sistematik çabalar için bir temel oluşturmaktadır.
Stockholm Üniversitesi Stockholm Dayanıklılık Merkezi'nden ortak yazar Ingo Fetzer, ise 'Nihayetinde, çalışma Antroposen'de yaşamanın çevresel sonuçlarını ve gezegenin gelecekteki koruyucuları olarak sorumluluğumuzu vurguluyor' demektedir.
[1] Safe operating space: Güvenli çalışma alanı olarak da çevrilen “operating” kavramını işlerlik olarak kullanacağız.
[3] Merkez olarak bahsedilecektir.
[4] Novel Entities’i Türkçe’ye“yeni varlıklar” “yeni oluşumlar” olarak çevirebiliriz. Çerçevenin önceki hallerinde bu sınır kimyasal kirlilik sınırı olarak adlandırılıyordu. Ancak son hallerinde, tamamen insanlar tarafından üretilen kimyasal kirliliği ifade etmek için “ yeni varlıklar” olarak adlandırılıyor. Temelde antroposen çağı önerisiyle birlikte ileri sürülen, insan faaliyetleri sonucunda ortaya çıkan kirlilik faktörleridir. Bunlar arasında sentetik organik kirleticiler ve radyoaktif maddeler gibi toksik bileşikler ile birlikte genetiği değiştirilmiş organizmalar, nanomalzemeler ve mikro-plastikler de yer alır. Bu kirleticiler doğada çok uzun süre kalabilir ve geri döndürülemez etkilere sahip olma potansiyelleri yüksektir. Biz tekil olarak da anlam ifade edebilmesi için kimyasal kirleticiler olarak kullanmaya devam edeceğiz. Kavramın biraz daha oturmasıyla yeniden değerlendirilebilir.
[5] Toprakta ve çiftliklerdeki, ormanlardaki vb. olmak üzere bitkilerde tutulan görünmez su.
[6] Nehirlerdeki, göllerdeki vb. görünür su.