0232 445 78 25 0232 445 78 25 info@altiparmakhukuk.org

Av. Cem ALTIPARMAK- Temiz enerjinin 'kirli' kullanımı: Karaburun Yarımadası deneyimi ve ÖÇKB

5 Mart 2019 Cuma günü İzmir’in Karaburun Yarımadası için önemli bir gün oldu. O gün Resmi Gazete’de yayınlanan Cumhurbaşkanlığı kararı ile Karaburun Yarımadası ve Ildırı Körfezi Özel Çevre Koruma Bölgesi (ÖÇKB) olarak ilan edildi.

Bu kararın Karaburun Yarımadası için nasıl bir öneme sahip olduğunu izah etmeden önce, ÖÇKB’nin tanımını yapmak iyi olacak. Özel Çevre Koruma Bölgesi; ülke ve dünya ölçeğinde ekolojik önemi olan, çevre kirlenmelerine ve bozulmalarına duyarlı toprak ve su alanlarını, biyolojik çeşitliliğin, doğal kaynakların ve bunlarla ilgili kültürel kaynakların gelecek kuşaklara ulaşmasını emniyet altına almak üzere gerekli düzenlemelerin yapılabilmesi ve bu alanlarda uygulanacak koruma ve kullanma esasları ile plan ve projelerin tek elden hazırlanması amacıyla ilan edilen bölgeler olarak tanımlanıyor.

Karaburun Yarımadası, zorlu coğrafi yapısı nedeniyle, Türkiye’deki pek çok kıyı yerleşiminin maruz kaldığı yoğun insan müdahalesinden daha az etkilenmiş, dolayısıyla sosyo-kültürel yaşamı, özgün ürünleri ve temiz tarım uygulamalarıyla kırsal yaşamı korunabilmiş nadir bölgelerden birisi. Karaburun’un en önemli sermayesi, özgün tarım/hayvancılık ürünleri ve korunmuş ekosistemi. Doğası, temiz denizi, geleneklerini sürdüren köyleriyle Karaburun, dünyada talebin giderek arttığı, doğayla barışık eko-turizm modelleri için de ideal özelliklere sahip.

Ne var ki Karaburun Yarımadası, neredeyse 10 yıldan bu yana, başta Rüzgar Enerji Santralleri (RES) olmak üzere, taş ocakları ve balık çiftlikleri projeleri yüzünden, ekolojik ve ekonomik kapasitesinin kaldıramayacağı ölçüde bir yağma ile karşı karşıya kaldı.

Özellikle yarımadadaki RES uygulamaları, aslında temiz ve yenilenebilir bir enerji kaynağı olarak desteklenmesi gereken bir enerji üretim aracının nasıl bir rant ve ekolojik kırım aracı haline geldiğinin en acımasız örneklerini sundu. Temiz enerji adı altında yarımadanın zeytinlikleri yağmalandı. Kadimden bu yana en önemli geçim kaynağı olan keçi yetiştiriciliğinin olmazsa olmazı mera alanları, RES projelerine tahsis edildi. Çevreleri dikenli tellerle çevrilerek, keçi yetiştiricilerinin bu alanlara girişleri yasaklandı. Sulama göletleri parçalandı. Bu gidişata karşı çıkanlar, idare ve şirketler tarafından “vatan haini” olarak yaftalandı. Tehlikeli bir biçimde ötekileştirildi ve hedef haline getirildi.

Yaşanan bu yağma süreçlerine tepki olarak, Karaburun Kent Konseyi öncülüğünde Karaburunlu yurttaşların yürüttüğü, benim gibi çevre ve ekoloji hareketi içinde yer alan avukatların da hukuken destek verdiği dava süreçleri başladı. 2013’ten bu yana Karaburun Yarımadası’nı ilgilendiren projelere bakanlıklar tarafından verilen ÇED izinlerinin, üretim lisanslarının, acele kamulaştırma kararlarının iptalini talep eden 20’nin üzerinde dava açıldı. Davaların neredeyse tamama yakını kazanıldı. Karaburun Yarımadası’nın birçok farklı habitat tipini ve biyoçeşitliliği bünyesinde barındıran önemli bir doğa alanı olduğu, yarımadada mevcut projeler ile yapılmak istenen projeler bir bütün olarak değerlendirilmeyip tek tek her bir projeye yeni izinler verildikçe, özgün bakir alanlar içeren ve oldukça zengin bir biyoçeşitliliği barındıran yarımadada yaşayan canlıların sığınacağı başka bir yaşam alanı kalmayacağına yönelik tespitler, bilirkişi raporlarına ve mahkeme kararlarına geçti. Ancak bu kararlara rağmen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı (ÇŞB), her seferinde mahkeme kararıyla iptal edilen bu izinleri, küçük değişikliklerle tekrar tekrar yenileyerek, projelere izin vermeye devam etti. Bugün, sadece RES’lere ait proje sahaları, yarımadanın 415 kilometrekare olan toplam yüz ölçümünün yüzde 71’ini işgal eder hale geldi. Ildırı Körfezi’ni işgal eden balık çiftliklerindeki yem ve ilaç kullanımının yarattığı kimyasal kirlilik yüzünden sualtı yaşamının sonuna gelindi. Taş ocakları, doğal yaşam alanlarının yok oluşunu hızlandırdı.

İptal edilen her bir iznin ardından yeni izinlerin verilmesi, aynı zamanda mahkeme kararlarının da etkisiz hale getirilmesi sonucunu doğuruyordu. Öyle ki kimi davalarda, daha iptal ettirdiğimiz bir projenin mahkeme kararı elimize ulaşmadan, bakanlığın aynı proje için yeni izinler verdiğini öğrendik. Bu gibi yöntemler sonucunda Karaburunlu yurttaşların idareye ve adalete duydukları güven, ciddi olarak zedelendi. Kaldı ki bu güven sorunu, bugün sadece Karaburunluların değil, ekoloji mücadelesi içinde yer alan her bir köylünün, kentlinin, yurttaşın genel sorunu, hatta daha da geniş olarak bir ülke sorunudur.

https://www.gazeteduvar.com.tr/forum/2019/03/20/temiz-enerjinin-kirli-kullanimi-karaburun-yarimadasi-deneyimi-ve-ockb/

TÜM HAKLARI SAKLIDIR 2019 ©
Powered by