Uluslararası Ceza Mahkemesi'ni (UCM) kurulduğu 2002 yılından beri ilgiyle takip ediyorum. İşlevsel ve etkili bir mahkeme kurulabilir mi konusunda şüphelerle çalışmaya başlayan ve yirmi yıla yakındır gündemimizde olan mahkemede, 16 Haziran itibariyle yeni bir başsavcı göreve başladı: Karim Asad Ahmad Khan. Yeni savcı UCM tarihinde konsensusla seçilmiş iki savcıdan farklı olarak, kapalı oylama ile 131 üye ülkeden 72'sinin desteğini alarak dokuz yıllık bir dönem için seçildi.
UCM'nin tarafsızlığı konusundaki şüpheler, mahkemenin performansı ile ilgili bağımsız uzmanlarca hazırlanan olumsuz bir rapor, devam eden soruşturma ve davaların uzaması gibi eleştiriler altında yemin ederek görevine başlayan yeni savcıyı oldukça zor bir dönem bekliyor. Bu zorlukların ortaya çıkışına ve de mağdurları temsil eden bu makamı dolduranların kişisel tarihlerine UCM tarihi eşliğinde kısaca bakarsak, asla bitmeyecek olan adalet arayışımız hakkında da bazı ipuçları bulabiliriz diye düşünüyorum.
Mahkemenin ilk savcısı Arjantinli bir hukukçu olan Luis Moreno Ocampo 2003'te oybirliğiyle göreve gelmişti. Henüz 32 yaşındayken savcı yardımcısı olarak Arjantin askeri diktatörlük ve cunta yargılamalarında görev almıştı ve Arjantin'in demokratik geçiş sürecinde önemli bir rol üstlenmişti. Savcılığı süresince çoğunluğu Afrika'da olan 7 farklı ülkede soruşturma açtı ve Filistin, Birleşik Krallık, Venezuela gibi ülkelerle ilgili ön inceleme başlattı. Sudan devlet başkanı Ömer El Beşir hakkında çıkardığı yakalama emri, çocuk askerlerin kullanımıyla ilgili Kongo Cumhuriyeti soruşturmaları büyük yankı buldu. Mahkeme ve savcılığın nasıl çalışacağına dair ilkleri oluşturması bakımından pozisyonu oldukça önemliydi.
Ocampo görevi süresince sivil toplumun desteğini arkasına almış, oldukça popüler bir figürdü. 'Dünyanın en güçlü adamı' olarak nitelenip göklere çıkarıldığı, devam eden soruşturmalarda savunmadan belge ve delil sakladığı gerekçeleriyle ağır suçlamalara maruz kaldığı ve hatta Güney Afrikalı bir gazeteciye cinsel taciz iddiası nedeniyle itibar kaybettiği dönemleri oldu. 2012'de yerini Gambiyalı bir hukukçu olan ve UCM'de savcı yardımcısı olarak görev yapan Fatou Bensouda'ya bıraktı.
Görevden ayrılmasının ardından 2017'de Ocampo'nun tüm e-postalarının bir kopyası sızdırıldı ve 2003'ten beri Arjantin'de vergi ödemeyen Moreno Ocampo'ya ait offshore hesap ve şirketlerin varlığı gündeme geldi. E-postalar sadece bununla sınırlı değildi. Libya'daki savaş suçlularını desteklediğinden şüphelenilen Libyalı bir patron olan Hassan Tatanaki'nin daha sonradan Ocampo'nun müvekkili olduğuna ve Ocampo'nun kaçak Ugandalı savaş suçlusu Joseph Kony'i bir akşam yemeğinde tuzağa düşürüp yakalatmak için ünlü film yıldızı Angelina Jolie'den yardım almak istediğine dair yazışmalar ortaya çıktı.
Bu sızdırılan yazışmalar, yeni savcı Fatou Bensouda ve iki savcılık çalışanının devam eden davalar ve soruşturmalarla ilgili olarak, görev süresi sona ermesine rağmen halen Ocampo ile irtibatta olduğunu gösteriyordu. Halefi ile arasında geçen yazışmalarda gizli bilgilerin yer alıyor olması nedeniyle Bensouda'nın dürüstlüğü ve soruşturmalarla ilgili olarak halen Ocampo'nun etkisi altında kalıyor olması yoğun şekilde eleştirildi.
Fatou Bensuoda, Gambiyalı Müslüman bir ailede yetişmişti ve hukukçuydu. Gambiya'da Adalet Bakanlığı görevinin ardından Ruanda için kurulan geçici Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde hukuk danışmanı ve duruşma avukatı olarak çalışmıştı. Ocampo döneminde savcı yardımcılığı görevini yürütürken, uzlaşıyla başsavcılığa seçildi. Afrika kökenli olmasının UCM'nin sadece Afrika ülkelerine yoğunlaşıyor olmasına dair eleştirileri engelleyeceğini söyleyenler oldu ve bir kadının bu önemli göreve seçilmesi tüm dünyada olumlu karşılandı.
Görev dönemi süresince UCM'de görülen dava sayısı 30'a ulaştı, yeni soruşturmalar açıldı. Çok konuşulan başvurulardan biri hepimizin bildiği Mavi Marmara saldırısı hakkında yapılan şikayetti. Bu başvuruyla ilgili olarak savcılık makamı İsrail tarafından işlenen suçun bir savaş suçu olduğunu kabul etti ancak suçun ehemmiyetinin UCM soruşturması açılması için yeterli olmadığına karar verdi.
Filistin'le ilgili soruşturmalar bununla sınırlı kalmadı. Filistin Yönetimi, 2015'te mahkemenin kuruluşuna dayanak teşkil eden Roma Statüsünü imzalayarak, UCM'nin kendi toprakları üzerinde yargı yetkisini kabul ettiğini açıklamıştı. İsrail'in Filistin topraklarında işlediği suçlarla ilgili olarak yapılan başvuru üzerine ön inceleme başlatan savcılık, İsrail'in UCM'ye üye olmadığına işaret ederek, hakimlerden soruşturmanın coğrafi kapsamını belirlemelerini talep etti. UCM 5 Şubat 2021'de verdiği kararda Mahkemenin Gazze, Batı Şeria ve Doğu Kudüs topraklarında işlenen suçları soruşturmak için yargı yetkisine sahip olduğuna ve Filistin'in UCM'ye taraf devlet olduğuna hükmetti. Bensouda'nın yerine seçilen savcının önündeki en önemli dosyalardan birisinin bu başvuru olacağı şüphesiz.
Bir diğer dikkat çeken gelişme Trump yönetiminin, Amerikan askerlerinin Afganistan'da savaş suçu işleyip işlemediklerini soruşturan Başsavcı Fatou Bensouda ve UCM yetkilileri hakkında 2019 yılından itibaren yaptırım uygulamaya başlamasıydı. Bu yaptırımlar UCM yetkililerinin ABD'deki mal varlıklarına erişimin engellenmesini ve yetkililerin ülkeye girişlerinin yasaklanmasını kapsıyordu. ABD'nin UCM'ye yönelik muhalif tutumu her zaman mevcuttu ancak bu yaptırımlar ABD'nin mahkeme ile ilişkilerine son noktayı koymuştu. Biden yönetimi Nisan 2021'de bu kararı kaldırdı.
Bensouda'nın görevi teslim etmeden önce açıkladığı son karar, Filipinler hakkında oldu. Savcı, Filipinler Devlet Başkanı Rodrigo Duterte'nin yürüttüğü 'uyuşturucuya karşı savaş' operasyonlarında işlendiği iddia edilen insanlığa karşı suçlar için yaptığı ön incelemesini tamamladığını ve soruşturma açılmasına karar verdiğini açıkladı.
Dünyanın liderlerini ve suçlularını yargılama konusunda büyük bir güce ve misyona sahip bir başsavcının 33 yaşındaki oğlu George Bensouda'nın ABD'de, karlı bir Ocak ayında bar çıkışında silahla vurularak öldürülmesi olayı basında neredeyse hiç yer almadı. George Bansouda'nın daha önce silahla ateş etme, kokain bulundurma gibi suçlardan kaydı bulunuyordu. Barda tartıştığı bir kişi tarafından silahla 7 el ateş edilerek öldürülmesiyle neticelenen cinayetin davasına UCM savcısı ve ailesi hiç katılmadı. Katil, ikinci derece cinayetten hüküm giydi ve tüm süreç büyük bir sessizlik içinde yürütüldü.
Bu olayı duyduğumda içime tuhaf bir hüzün çökmüştü benim, okurken sizler de benzer şeyler hissetiniz mi bilmiyorum. Bazı anlar olur ki peşinde koştuğunuz idealler ile kendi gerçekliğiniz arasında derin ve asla kapanmaz bir uçurum olduğunu fark edersiniz. Başkalarının derdine derman olurken, çözümlere dair büyük büyük laflar ederken, kendi çaresizliğiniz ve içinde bulunduğunuz durum yüzünüzde tokat gibi patlayıverir. Dokuz yıllık bir UCM başsavcısının ve oğlunu kaybetmiş bir annenin adaletle buluşan öyküsü işte bu duygularla bitti benim için.
Yeni göreve başlayan UCM savcısı Karim Khan'ın işi, yazının başında söylediğimiz gibi oldukça zor. İngiltere Barosu'nda avukat olan şimdiye kadar pek çok uluslararası ceza yargılamasında vekil olarak görev alan Karim Khan, Ruanda ve Yugoslavya için kurulmuş Uluslararası Ceza Mahkemelerinde hukukçu olarak çalışmıştı. 2018 yılından beri IŞİD'in Irak'ta gerçekleştirdiği uluslararası suçları inceleyen Birleşmiş Milletler UNITAD soruşturma ekibinde görev yapıyordu. Khan, Müslüman Ahmediye Cemaati üyesi ve cemaatin dördüncü Halifesi olarak görev yapan Mirza Tahir Ahmed'in damadı.
UCM yeni savcısının önünde onu bekleyen soruşturmaların başında Filistin gelecek ve UCM'nin tarafsızlık ve etkinliği konusunda şüphelerin fazlasıyla arttığı bir dönemde savcı olarak nasıl bir rol üstleneceğini hep birlikte göreceğiz. Asla erişemeyeceğimizi bilsek de aramaktan vazgeçmeyeceğimiz adaletin peşinde, her daim ve her alanda koşmaya devam edeceğiz.
Bianet https://m.bianet.org/biamag/diger/245896-uluslararasi-ceza-mahkemesi-nde-yeni-bassavci