0232 445 78 25 0232 445 78 25 info@altiparmakhukuk.org

Av. Özlem ALTIPARMAK- Dünyahali, İklimin Adaleti

Adalet, anlaşılması en kolay, ancak söze dökülüp anlatılması en zor kavramlardan biridir. Hukukla ilişkilidir ama bir yanıyla günlük hayatımızın her anındadır. Adaletin hassas terazisine vicdanımızı koyarız, bize yapılacak muamelelerde de vicdan mutlaka bir kefede dursun isteriz. Haksızlığa uğramak bizi yaralar. Böyle durumlarda canımızın yandığının bilinmesini, yaramızın sarılmasını ve kabuk tutan yaranın iz bırakmadan iyileşmesini isteriz.  

Adalet dediğimizde aklımıza ilk olarak eşitlik gelir ve kişilerin eşit haklara sahip olmasını anlarız. Ancak hukuki eşitlik olarak tanımlayabileceğimiz bu yaklaşım, başlı başına adaleti açıklamaya yetmez. Fırsat eşitliğinin olmadığı bir yerde, faydanın ve yükün eşit dağıtılması gerekir. Bu durumda hukuki eşitliğin bir adım ötesine geçeriz ve kendimizi hakkaniyet üzerine düşünürken buluruz.  

Kişilerden, kurumlardan ve bizi yönetenlerden beklediğimiz adalet ve adil muamele, iklim söz konusu olduğunda acaba nasıl işler? İklim değişikliğinden herkes aynı şekilde ve aynı ölçüde mi etkilenir? Kuraklıktan, sellerden, yangınlardan benzer acılar mı çekeriz, bunların açtığı yaralar aynı anda mı kabuk bağlar? İşte bu soruları sormaya başladığımızda kendimizi iklim adaleti üzerine düşünürken buluruz. 

İklim adaleti, iklim değişikliğinin etkilerinin ve yüklerinin hakkaniyetli paylaşılması ve iklim değişikliğine adil çözümler bulunması olarak tanımlanabilir. İklim adaletinin etik, siyasi ve insan hakları boyutu bulunur ve iklimde adalet, toplumun tüm kesimlerinin içinde bulunduğu koşullar dikkate alındığı takdirde sağlanabilir.  

İklim krizinin bir yansıması olarak yaşadığımız sellere, yangınlara veya kuraklığa yakından baktığımızda altyapının yetersiz olduğu yerlerde yaşayanların, yoksulların, yaşlıların veya kadınların farklı biçim ve derecelerde etkilendiğini görürüz. Çünkü saydığımız her grubun iklim değişikliğine maruz kalma sıklığı, bu değişiklik karşısında hassaslığı ve değişikliğe uyum sağlama kapasitesi farklıdır. Bu gruplar, faydayı ve yükü eşit paylaşmazlar. Ekonomik ve sosyal eşitsizlik, iklim değişikliğinin yaşattığı felaketlerle perçinlenir ve açılan yaraların kabuk bağlaması mümkün olmaz. 

Bir grubun kırılganlığını, yani iklim değişikliğine karşı direnç ve dirençsizliğini belirleyen kriter, o grup mensuplarının iklim değişikliğinin etkisine ne kadar açık olduğudur. İklim krizine karşı direncimizi iklim değişikliğine uyum sağlama gücümüz belirler. İşte bu nedenle iklim adaletini sağlamak istiyorsak, uyum politikalarını belirlerken her grubun içinde bulunduğu özellikleri dikkate almak ve kırılgan grupların iklim krizine karşı direncini arttırmak gerekir.  

Kırılganlığımız, yaşadığımız olay üzerindeki kontrol gücümüze ve üzerimize gelen dev dalgaya karşı ne ölçüde esnek olduğumuza göre şekillenir. Kırılganlık, zarar olasılığı karşısında kendini koruyup sakınamama halidir. Zarar riskinden kaçma şansımız yoksa ve zarara uğradığımızda bunu tazmin edip giderme gücümüz bulunmuyorsa kırılganlığımız katlanarak artar. 

İklim değişikliğin etkilerinden kaçamayan grupların başında kadınlar gelir:

  • Beslenme ve bakım gibi sorumluluklar kadınların omuzlarına yüklenmiştir. Bu yükün ağırlığı nedeniyle kuraklık, susuzluk, üründe azalma gibi olasılıklara karşı kadınlar daha savunmasız ve kaygılıdır. 
  • Bu olasılıklar gerçekleştiğinde yetersiz beslenme ve sonucunda hastalıklarla karşılaşma riskleri yüksektir. 
  • Kaynakların tükenmesi ve işsizlik durumlarında ev içi bakım yükünü üstlendikleri için bir başka yere göç edip iş bulma imkanından yoksundurlar.

Farklı ülkelerde yapılan araştırmalarda, bir felaket yaşandığında kadınların ölüm oranının erkeklere oranla daha yüksek olduğu görülmüştür:

  • Kadınların çocuk bakımı gibi nedenlerle çoğunlukla ev içinde olmaları, acil durum uyarılarından daha geç haberdar olmalarına sebep olur. 
  • Bir felaket yaşandığında çocuklarla birlikte hareket ettiklerinden hızlıca kaçmaları mümkün olmaz. Uzun elbise ve etek gibi günlük kıyafetler kadınların kaçışlarını daha da zorlaştırır. 
  • Yüzme bilme oranlarının erkeklere kıyasla daha düşük olması, sel ve tsunami gibi durumlarda kadınların ölüm oranlarını arttıran bir diğer sebeptir. 
  • Bunlara ek olarak iklim değişikliğinin yarattığı yoksulluk, işsizlik ve göç gibi durumlarda kadınlara yönelik şiddet vakalarında artış gözlenmektedir.

İklim krizi, kadınların toplumsal cinsiyet rolleri içindeki mahpusluk halini dayanılmaz boyutlara taşır ve onları bu krize karşı daha kırılgan hale getirir. Bu yüzden iklim değişikliği uyum politikalarını belirlerken, toplumsal cinsiyeti her zaman aklımızda tutarak iklim adaletini gerçekleştirmeye odaklanmak gereklidir. 

İklim adaletini sağlamak konusunda atacağımız her adım bizi eşit, adil ve sürdürülebilir bir geleceğe yaklaştıracak. Birbirimizin yarasını görüp, o yarayı sardığımız zaman bu kriz karşısında güçleneceğiz ve hep birlikte iyileşeceğiz. 

DünyAhali https://apos.to/s/616dc3891137ef000620add0

TÜM HAKLARI SAKLIDIR 2019 ©
Powered by