Haziran ayında beş genç, toplam on iki devlet aleyhine Enerji Şartı Anlaşması’na taraf olmaları sebebiyle, güvenli bir gelecek için gerekli olan iklim eylemini engelleyerek insan haklarını ihlal etmesine izin verdikleri için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurdu. Başvuru, Enerji Şartı Anlaşması’nı insan hakları ekseninde tartışıyor olması sebebiyle önemli ve bir ilk niteliğini taşıyor. Bu alanda yürütülecek çalışmalara ışık tutması amacıyla, başvuruyla ilgili hukuki değerlendirmeleri içeren yazıyı Türkçeye çevirdik ve sizlerin bilgisine sunuyoruz.
Pro bono (toplum yararına hukuk) hizmetimiz kapsamında, bilgi ve adalete erişimi güçlendirmek amacıyla bilgi notları hazırlamaya ve çeviriler yapmaya devam edeceğiz.
Altıparmak Hukuk Bürosu
Çeviren: Stj. Av. Ceren Naz Büyükgebiz
Hak Temelli İklim Yargılamalarının Yeni Bir Çeşidi:
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Önünde Enerji Şartı Antlaşmasına Karşı Bir Meydan Okuma
Son birkaç yılda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), hak temelli iklim değişikliği yargılamaları için önemli bir erişim noktası haline gelmiştir. Bu yazının yazıldığı esnada davalı devletlerdeki yerel iklim değişikliği mevzuatı ve politikalarına pek çok yönden itiraz ederek başvurucuların Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) tarafından korunan haklarının ihlal edildiği iddiasıyla hâlihazırda devam eden yedi dava bulunuyor. 21 Haziran 2022'de AİHM’de bir dava daha açılacağı haberi geldi. Ancak bu dava, fosil yakıt yatırımcılarını haksız yere koruduğu gerekçesiyle, Enerji Şartı Antlaşması (EŞA)[1] adlı uluslararası bir anlaşmaya taraf olan devletleri hedeflemesi bakımından diğer davalardan ayrılmaktadır. EŞA davası, insan hakları ile yatırım hukuku ve iklim değişikliği arasında bağ kurarak AİHM’de açılan ilk dava olma niteliği taşıyor. Bu yazı, bu nitelikteki bir iddiaya dayanarak AİHM’de devam eden davalar açısından hak talebinde bulunmayı ve başvurucuların karşılaşabilecekleri zorlukları vurgulamayı amaçlamaktadır.
Farklı bir iddia türü mü?
Resmi başvuru henüz kamuoyuna açıklanmamasına rağmen, The Guardian'ın davayı konu alan makalesi, aşırı hava olayları yaşayan 17 ile 31 yaşları arasında beş başvurucunun, AİHS’nin aşırı hava olayları yaşanmasında önemli payı bulunduğu iddia edilen taraflardan on ikisine karşı dava açtığına değiniyor. (Ayrıca bkz. Le Monde'un makalesi). Dava edilen devletlerin, EŞA’yı aktif olarak kullanan şirketlere ev sahipliği yapması temelinde belirlendiği bildirilmiştir. Açılan diğer iklim değişikliği davalarının çoğuna benzer şekilde, başvurucular sırasıyla AİHS’in 2.maddesi ve 8.maddesi uyarınca yaşam hakkı ve özel hayat ve aile hayatına saygı haklarının ihlal edildiğini iddia etmektedir.
Bu yazı tarihi itibariyle başvurucu iddiaları tamamen bilinmemekle beraber, EŞA’ya karşı dava açılması alışılmışın dışındadır. Devam eden davaların çoğu 'kademeli azaltım' davalarıdır. Kademeli azaltım davaları ‘bir devletin veya devlet organının sera gazı emisyonu azaltım hızı ve ölçüsü göz önüne alınarak iklim değişikliğini hafifletme konusundaki genel çabalarına karşı açılan davalar anlamına gelmektedir. (Lucy Maxwell[2] ve diğerleri,2022). Mahkemenin Büyük Daire’ye bıraktığı iki dava, İsviçre/KlimaSeniorinnen davası ve Fransa/Carême davası, kademeli azaltım davalarındandır. Bu strateji, Hollanda Yüksek Mahkemesi'nin 2019 yılındaki dönüm noktası Urgenda - Hollanda kararı[3] ve ayrıca Alman Anayasa Mahkemesi'nin 2021 yılındaki Neubauer ve diğerleri/Almanya kararı gibi ulusal birçok mahkemede görülen davalarda izlenen stratejilere benzerlik göstermektedir.
Bugüne kadar ayırt edici olan dava, başvurucuların Barents Denizi'nde petrol ve gaz arama ruhsatına itiraz ettikleri Greenpeace Nordic ve diğerleri / Norveç davası olmuştur. Bu dava, ekonomik açıdan sera gazı emisyonlarının azaltımı aksine, sera gazı emisyonu yoğun olan projelere karşı, kademeli azaltım davalarından farklı bir argüman takip etmektedir.
EŞA davasının açılmasıyla birlikte ikinci bir ayırt edici husus ortaya çıkmıştır. EŞA davasının, tipik olarak iklim değişikliği nedeniyle öngörülen etkilerin önlenmesiyle ilgili diğer davalardan farklı olarak daha büyük ölçüde gerçekleşmiş iklim değişikliği etkilerine dayandığı görülmektedir. Örneğin, sıcak hava dalgaları ve orman yangınları gibi giderek daha sık ve yoğun görülen olayların artan risklerine ilişkin tartışmalar yürütülmektedir. (Bkz. Örn. Duarte Agostinho ve diğerleri/Portekiz ve diğer 32 eyalet davası). Daha önce Evelyne Schmid tarafından ele alındığı gibi, öngörülen etkilerin aksine hâlihazırda gerçekleşmiş olan etkilere dayalı argümanlar, mağdur statüsünün kanıtlanmasını kolaylaştırabilir. Gerçekten de, dava edilen belirli olaylar henüz bilinmemekle beraber, bilim insanlarının 2021 yılında Batı Avrupa'da görülen sellerin ve İspanya ile Portekiz'de 2017 yılında görülen orman yangınlarının iklim değişikliği nedeniyle daha olası hale geldiği sonucuna varmış olmaları dikkate değerdir.
İkinci ve belki de daha önemli nokta, devam eden diğer davaların aksine, EŞA davası özellikle uluslararası bir anlaşmanın taraflarına karşı olması ve seller, orman yangınları, fırtınalar gibi aşırı hava olaylarından kaynaklanan zararlar ile fosil yakıt yatırımcılarının yasal olarak korunması arasında bir bağ kuruyor olmasıdır. AİHM’de uluslararası anlaşmalara dayanan davalar yeni olmasına rağmen, iklim değişikliğinin etkileri açısından insan haklarının korunması için mevzuat değişikliğine ihtiyaç olduğunu savunan hak temelli davaların yeni olduğu söylenemez. Bu anlamda, EŞA davası 'insan haklarına dayalı çevre davalarında klasik bir strateji' temelinde farklı bir perspektifle inşa edilmektedir. (Savaresi ve Setzer,2022) Ancak, iklim değişikliğinin etkileri ile EŞA’nın tarafları arasındaki bağı ortaya koymak kolay olmayacaktır.
Uluslararası yatırım hukuku temelinde insan hakları davası?
Hak temelli iklim değişikliği davalarında mağdur statüsünün belirlenmesi, iç hukuk yollarının tüketilmesi, ülkelerin uluslararası alanda dokunulmazlığı gibi ortak engellerin ötesinde, hakkında pek çok yazı yazılmış olan (bkz. Ole W. Pedersen'in yazısı) yatırım hukukuna dayalı davalar kendi zorluklarını beraberinde getirebilir. Davanın potansiyeli hakkında kapsamlı bir değerlendirme yapmak ancak kamuoyuna açıklandıktan sonra mümkün olacak olsa da buna ilişkin hâlihazırda en az üç sorun tespit edilebilir.
Birinci sorun, mahkemenin AİHS’e taraf olanların diğer uluslararası sözleşmelere katılımını etkileyen bir karar verme olasılığı ile ilgilidir. Mahkeme sıklıkla, belirli bir devlette geçerli olan yasal çerçevenin sözleşme kapsamındaki yükümlülüklerle bağdaşmadığı kararına varıyorken, özellikle devletlerin ulusal mevzuatı ile sözleşmenin etkileri arasındaki nedensellik bağı doğrudan değil ise, iç hukukta yapılacak belirli değişiklikler devletlerin takdir yetkileri kapsamındadır. Gerçekten de, EŞA gibi uluslararası anlaşmaların onaylanması ve anlaşmalardan çekilmesine ilişkin kararlar tipik olarak devletlerin yasama yetkisi alanındadır. Bu nedenle, davanın kabul edilmesi halinde, davalı taraflara EŞA’dan çekilme gibi spesifik bir eylemde bulunmalarını hükmetmek mahkemenin yargı yetkisi dışında görülmektedir. Mahkeme, insan hakları ihlallerinin bununla bağlantısı olması halinde, devletlerin iç hukuk çerçevelerini genel olarak değiştirmelerini talep edebilir.
İkinci sorun, iklim eylemi için özellikle sorunlu olan (tek) belirli bir yatırım anlaşması olan EŞA’yı seçen bir davadan beklentilerle ilgilidir. EŞA yadsınamaz bir şekilde iklim değişikliği perspektifinden önemli zorluklara yol açmaktadır. 1990’lı yıllarda Batı Avrupa ve eski Sovyet Cumhuriyetleri’nde enerji yatırımlarını teşvik etmek amacıyla imzalanan EŞA, iklim ve ekonomi hukuku uzmanları tarafından hem temiz hem de karbon yoğun enerji kaynaklarına yapılan yatırımları koruyan bir anlaşma olarak geniş çapta eleştirilmiştir. 2021'de EŞA’nın ulusal düzeyde iklim hedeflerine yönelik insan hakları davalarının kazanımlarını nasıl baltalayabileceği özellikle belirgin hale gelmiştir. Çarpıcı bir örnek olarak, RWE ve Uniper'in 2030 yılına kadar kömür santrallerini aşamalı olarak durdurmayı amaçlayan mevzuatın kabul edilmesinin ardından Hollanda'ya karşı açtığı davalar dile getirilebilir. Özellikle bu mevzuat, Hollanda Yüksek Mahkemesi'nin sera gazı emisyonlarını 2020 yılına kadar en az yüzde 25’e düşürmesi için Urgenda kararını uygulamaya çalışmıştır.
Yine de, çok sayıda uzman EŞA’nın iklim eylemi için risklerine dikkat çekerken, şimdiye kadar anlaşmaya dayalı olarak getirilen sayısız yenilenebilir enerji davasıyla ilgili olarak yasal zorluklarla karşı karşıya kalmıştır. Bu iddialar, İtalya'nın sözleşmeden çekilmesine yol açmasının yanı sıra, hem Avrupa Komisyonu'nun hem de yakın zamanda Avrupa Birliği Adalet Divanı'nın Avrupa Birliği’nde açılan davaların Birliğin anlaşmalarıyla uyumsuzluğunun tartışılmasına neden olmuştur. Bu bağlamda, çok taraflı bir anlaşma olan EŞA’nın, Avrupa Birliği Üye Devletlerarasında İkili Yatırım Anlaşmalarının Feshine İlişkin 2020 Anlaşması’ndan[4] etkilenmediğine değinmek gerekir. Buna rağmen, Avrupa Komisyonu tarafından uzman raporlarıyla desteklenen davalı üye devletler, Avrupa Birliği içindeki anlaşmazlıkların çözümü için bir araç olarak yatırım tahkim yolunu hariç tutan Achmea Kararı’nın[5] Enerji Şartı Anlaşması’na uygulanabilirliği konusunu hakem heyetinde defalarca tartışmışlardır. Bu tür yargı yetkisine yönelik itirazlar hakem heyeti tarafından büyük ölçüde reddedilmiş olsa da, İspanya'ya karşı açılan bir davada yakın zamanda görülen bir istisnayı belirtmekte fayda vardır.
EŞA’nın iklim değişikliği azaltma hedefleri üzerindeki açık etkisine rağmen, diğer birçok uluslararası yatırım anlaşmasının iklim eylemini engelleyebilecek nitelikteki yatırımları korumaya yönelik eşit etkide olduğundan bahsedilmesi gerekir. Esasında iklim hedeflerine yönelik düzenlemeler üzerinde caydırıcı bir etki riskinin, EŞA’yla sınırlı olmaktan çok uzak, mevcut uluslararası yatırım anlaşmaları ve tahkim sisteminin doğal bir özelliği olduğu dile getirilmiştir. Önemli ölçüde, uluslararası yatırım sisteminde daha kapsamlı bir reform, UNCITRAL Çalışma Grubu III’ün yanı sıra OECD gibi diğer uluslararası kurumların gündeminde üst sırada yer almaktadır. Son zamanlarda sistemin yeniden nasıl düzenleneceğine dair görüş toplamak için kapsamlı bir kamuoyu yoklaması gerçekleştirilmiştir. Bu nedenlerle, mahkemenin diğer uluslararası yatırım anlaşmalarını etkilemeksizin yalnızca EŞA’yı hedef alan bir iddiayı kabul etmesi zor görünmektedir.
EŞA davasının üçüncü tartışmalı yönü, anlaşmaya taraf olan bazı devletlerin anlaşmanın 'aktif kullanıcıları' olduklarını öne süren davacılarla ilgilidir. Böyle bir dava bugüne kadarki ampirik kanıtlara dayanıyor olsa da, yatırım tahkim yoluna başvuru da dahil, aynı haklar EŞA’nın taraflarından herhangi birine dahil olan yatırımcılara verildiği için, kendi başına güçlü bir yasal argüman gibi görünmemektedir. Devletlerin uluslararası bir anlaşmadan kaynaklanan yatırım tahkim yoluna başvuru hakkının tek taraflı olarak sınırlandırılması mümkün olmayacaktır. EŞA davasının kabul edildiği varsayıldığında, bu kararın neticesinde, yatırımcıların daha iyi bir sonuç elde edebilmek adına farklı bir mahkeme seçebilmesi, davayı anlaşmaya taraf diğer devletlerden birine taşıma konusunda teşvik edici olması olası görünmektedir.
Mahkeme salonu dışındaki etkiler?
EŞA davasında başvurucuların karşılaştıkları zorluklar çok sayıda olmasına rağmen, bu tür davalar mahkeme salonunun dışında da değişime yol açabilir. Örneğin, AB’nin iklim eylemine dair daha hırslı olması konusundaki davaların Avrupa Birliği Adalet Divanı tarafından reddedilmesine rağmen, Avrupa Birliği iklim hedefini güncellemiştir ve arttırmıştır (Hartmann ve Willers, 2022). Bu nedenle, başvurucular için lehe sonuçlanmamış olsa bile, davanın varlığı, iklim değişikliği perspektifinden EŞA’nın problemli yönlerine dikkat çekebilir ve sözleşmenin yenilenmesini teşvik edebilir. Aslında bu dava, EŞA’nın uluslararası iklim taahhütleriyle daha uyumlu hale getirmek için 2019'da başlatılan bir yenilenme süreci olan EŞA’nın sözde modernizasyonuna katkı sunabilir.
Gerçekleştirilen 14 müzakerenin ardından, modernize edilme sürecinde çok az somut ilerleme kaydedilmiştir. Gecikme, birçok bilim insanı, sivil toplum kuruluşu ve Avrupa Parlamentosu üyelerinin AB’nin anlaşmadan çekilmesi yönündeki tekliflerini harekete geçirmiştir. Ancak böyle bir seçenek uygulansa bile, yatırımcıların 20 yıllık bir süre boyunca taleplerini sunmaya devam etmelerine izin veren EŞA’nın 47. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan sona erme hükmü göz önünde bulundurulduğunda, hemen sonuç doğurması söz konusu değildir. Bu bağlamda, EŞA davası adli değerlendirmeyi beklerken, anlaşmanın neden olacağı olası insan hakları ihlalleri vurgulanarak, anlaşmanın yenilenme sürecinin başarısını önceliklendirme konusunda anlaşma taraflarını teşvik edebilir.
*Bu yazı, Danimarka Bağımsız Araştırma Fonu'nun 'Uluslararası Hukuk Yoluyla İklim Eylemini Geliştirme' projesinin desteğiyle Linnéa Nordlander ve Alessandro Monti tarafından yazılmıştır. Orijinal metine ulaşmak için: https://www.ejiltalk.org/a-new-variety-of-rights-based-climate-litigation-a-challenge-against-the-energy-charter-treaty-before-the-european-court-of-human-rights/
[1] Enerji Şartı Anlaşması (EŞA) 17 Aralık 1994 tarihinde 50 ülke ve Avrupa Birliği tarafından Lizbon’da imzalanmıştır. Bu anlaşma, imzacı ülkeler için enerji ticareti, şirketlerin enerji yatırımları, transit konuları, anlaşmazlıkların çözümü ve enerji yeterliliği konusunda uluslararası alanda işbirliğini amaçlamaktadır.
EŞA’ya taraf olan ülkeler: Almanya, Arnavutluk, Avusturya, Avustralya, Azerbaycan, Belarus, Belçika, Bosna Hersek, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Ermenistan, Estonya, Finlandiya, Fransa, GKRY, Gürcistan, Hırvatistan, Hollanda, İngiltere, İrlanda, İspanya, İsveç, İsviçre, İtalya*, İzlanda, Japonya, Kazakistan, Kırgızistan, Letonya, Lihtenştayn, Litvanya, Lüksemburg, Macaristan, Malta, Moldova, Moğolistan, Norveç, Polonya, Portekiz, Romanya, Rusya, Slovakya, Tacikistan, Makedonya, Özbekistan, Türkiye*, Türkmenistan, Ukrayna ve Yunanistan
*İtalya, 2016 yılında EŞA’dan ayrılmıştır.
*Türkiye, EŞA’yı 17 Aralık 1994’te Lizbon’da imzalamış, 1 Şubat 2000 tarih ve 45119 sayılı Kanun ile onaylamıştır. Anlaşma 12 Temmuz 2000 tarih ve 24107 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. https://www.mfa.gov.tr/enerji-sarti-anlasmasi.tr.mfa
[2] Lucy Maxwell ve diğerleri kararı için: https://www.elgaronline.com/view/journals/jhre/13/1/article-p35.xml
[3] Urgenda – Hollanda Kararı için: https://iklimadaleti.org/wp-content/uploads/2019/03/Urgenda-2.pdf
[4] Avrupa Birliği Üye Devletler Arasında İkili Yatırım Anlaşmalarının Feshine İlişkin Anlaşma için: https://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/PDF/?uri=CELEX:22020A0529(01)&from=EN
[5] 2008 yılında Slovakya’da sağlık sigortası pazarına getirilen yeni sınırlamaların Hollanda – Slovakya İkili Yatırım Anlaşması’nı ihlal ettiği iddiası nedeniyle tahkime başvurulmuştur. Bu başvuru neticesinde ortaya çıkan Achmea Kararı, Hollanda – Slovakya İkili Yatırım Anlaşması’ndan doğan uyuşmazlıkların çözümünde AB hukukunun öncelikli ve yeknesak şekilde uygulanması gerektiği vurgulamaktadır. Bu karar, Hollanda – Slovakya İkili Yatırım Anlaşması’nda yer alan tahkim şartının AB hukukuna aykırı olduğuna hükmetmektedir.
Achmea Kararı orijinal metni için: https://www.italaw.com/sites/default/files/case-documents/italaw9548_0.pdf