0232 445 78 25 0232 445 78 25 info@altiparmakhukuk.org

İnsan Hakları ve Biyoçeşitlilik Üzerine Kilit Mesajlar

Altıparmak Hukuk Bürosu olarak, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi ve Birleşmiş Milletler Çevre programı ortaklığında hazırlanan ve İnsan Hakları ve Biyolojik Çeşitlilik arasındaki ilişkiyi anlatan metni Türkçeye çevirdik ve sizlerle paylaşmak istedik.

İlgili metnin İngilizce orijinal haline https://www.unep.org/resources/report/human-rights-and-biodiversity-key-messages adresinden ulaşabilirsiniz.

Bu belge, biyoçeşitlilik ile ilgili anlaşma, politika, strateji ve eylemlerin uyması esas olan temel insan hakları yükümlülüklerini ve sorumluluklarını vurgulamaktadır.

Birbirinden farklı ve geniş yelpazedeki insan haklarının yerine getirilmesi; gelişen biyoçeşitliliğe, sağlıklı habitatlara ve ekosistemlere bağlıdır. Bu haklar gıda, temiz hava ve su, sağlık, kültür ve hatta yaşam hakkını içermektedir. Diğer taraftan görülmektedir ki, biyoçeşitlilik kaybı; yerli halkların, yerel toplulukların, kadınların ve kız çocuklarının, gençlerin ve çocukların, yoksulların ve kırılgan durumdaki kişilerin insan haklarına orantısız bir şekilde zarar verebilmektedir.

Bu sebeple Devletlerin, işletmelerin, uluslararası kuruluşların ve diğer aktörlerin hem uluslararası çevre hukuku hem de uluslararası insan hakları hukuku kapsamında yükümlülükleri ve sorumlulukları bulunmaktadır. Yapılması gerekenler; biyoçeşitlilik ve habitat kaybını ele almak, insan hakları üzerindeki olumsuz etkilerini önlemek ve biyoçeşitlilik kaybını ele alan eylemlerin adil, sürdürülebilir olmasını, ayrımcı ve geriletici olmamasını sağlamak şeklinde özetlenebilir.

Biyolojik çeşitliliğin her geçen gün daha hızlı zararlar gördüğü bu dönemde, çevirimizin çevre ve doğa koruma alanındaki çalışmalarda yol gösterici olmasını ümit ediyoruz. Bu alanda çeviriler yapmaya ve güncel gelişmeleri paylaşmaya devam edeceğiz

Altıparmak Hukuk Bürosu

Çeviren: Stj. Av. Defne Soyer

İnsan Hakları ve Biyolojik Çeşitlilik

Kilit Mesajlar

İnsan Hakları ve Biyoçeşitlilik Üzerine Kilit Mesajlar

Gezegenimiz şu anda bilim insanlarının altıncı kitlesel yok oluş olarak adlandırdıkları bir süreçten geçmektedir. Biyolojik çeşitlilikteki bu trajik kayıp, birçoğunun yanı sıra arazi vasıf değişikliği, iklim değişikliği, kirlilik, aşırı sömürü ve istilacı yabancı türler yoluyla büyük ölçüde insan faaliyetlerinden kaynaklanmaktadır. Devletler, Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi (BÇS), protokolleri ve hedeflerinin yanı sıra diğer çok taraflı çevre anlaşmalarını uygulayarak bu konuda harekete geçmeye çalışmışlardır. Birçoğu ayrıca parkların, rezervlerin ve koruma alanlarının kurulması ve çevresel etki değerlendirmelerinin zorunlu kılınması dahil olmak üzere bir dizi koruma gayretine girişmiştir. Ancak biyolojik çeşitlilik kaybı devam etmektedir ve BÇS'nin hedeflerine ancak toplumun tamamını kapsayan bir yaklaşımla, en çok etkilenenleri koruyan ve onlara hizmet eden, dönüştürücü ekonomik, sosyal, çevresel, yasal, siyasi ve teknolojik değişiklikler tayin ederek ulaşılabileceği açıkça ortaya çıkmıştır.

Bu hedeflere ulaşılması ve biyoçeşitliliğin korunması ve eski haline getirilmesi, Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarına ulaşılması, gelecekteki salgınların önlenmesi ve COVID-19'a müdahale ve COVID-19'dan iyileşme sürecinde daha iyi bir yapı oluşturulması için kilit öneme sahiptir. Güvenli, temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevreden yararlanmaya ilişkin insan hakları yükümlülükleri konusunda Özel Raportör, geniş bir yelpazedeki insan haklarının yerine getirilmesinin artan biyoçeşitliliğe ve sağlıklı habitatlara ve ekosistemlere bağlı olduğunu tespit etmiştir. Bu haklar sadece güvenli, temiz ve sağlıklı bir çevre hakkını değil, aynı zamanda gıda, temiz hava ve su, sağlık, kültür ve hatta yaşam hakkını da içermektedir. Buna karşılık, biyoçeşitlilik ve habitat kaybı bu ve diğer insan haklarının ihlallerine yol açabilmektedir. Biyoçeşitlilik kaybı, yerli halkların, yerel toplulukların, kadınların ve kız çocuklarının, çocukların ve gençlerin, yoksulların ve kırılgan durumdaki kişilerin, grupların ve halkların insan haklarına orantısız bir şekilde zarar verebilir.

Devletlerin, işletmelerin, uluslararası kuruluşların ve diğer aktörlerin, hem uluslararası çevre hukuku hem de uluslararası insan hakları hukuku kapsamında biyoçeşitlilik ve habitat kaybını ele almak, insan hakları üzerindeki olumsuz etkilerini önlemek ve biyoçeşitlilik kaybını ele almaya yönelik eylemlerin adil, geriye götürücü ve ayrımcı olmadan, sürdürülebilir olmasını sağlamak için usule ve esasa ilişkin yükümlülükleri ve sorumlulukları vardır.

 Bu belge, biyoçeşitlilikle ilgili anlaşmalar, politikalar, stratejiler ve eylemlerle ilgili temel insan hakları yükümlülüklerini ve sorumluluklarını vurgulamaktadır.

  1. Biyoçeşitlilik ve habitat kaybını ele almak ve insan hakları üzerindeki olumsuz etkilerini önlemek

Bir insan hakkı olarak güvenli, temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevre, 100'den fazla Devletin ulusal yasa ve politikalarında ve bir dizi bölgesel anlaşmada ayrıntılı olarak ele alınmaktadır. Bunun ötesinde, Medeni ve Siyasal Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme'de (MSHS) yer alan yaşam hakkı ve Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme'de (ESKHS) yer alan gıda, su ve sanitasyon, sağlık ve kültür hakları da dahil olmak üzere çok çeşitli insan hakları, doğrudan gelişen biyoçeşitliliğe ve sağlıklı habitatlara bağlıdır. Devletlerin ayrım gözetmeksizin herkes için insan haklarına saygı gösterme, bu hakları koruma ve yerine getirme yükümlülüğü vardır ve biyoçeşitlilik ve habitat kaybını önlemek için harekete geçilmemesi bu yükümlülüğü ihlal eder.

Habitatlar daha çok bozuldukça veya kaybedildikçe ve türlerin nesli tükendikçe, insan hakları üzerindeki etkiler de belirgin olarak artmaktadır. Bu nedenle Devletlerin, insanlığın doğa ile ilişkisini dönüştürmek ve biyoçeşitlilik kaybının doğrudan nedenlerini ele almak için anlamlı, etkili ve acil eylemlerde bulunma görevi vardır.

Bu eylemler arasında ormansızlaşmanın sona erdirilmesi, toprakların ve okyanusların korunması ve muhafazası, sürdürülebilir üretim ve tüketim modellerine geçilmesi, iklim değişikliği ve her türlü kirlilikle mücadele edilmesi, istilacı yabancı türlerin girişinin önlenmesi ve  açık ve ayrımcı olmayan arazi tapulandırma ve farklı tasarruf haklarının tanınması  yollarını kapsayacak şekilde yerli halkların, yerel toplulukların, kadınların ve kız çocuklarının arazi kullanım haklarının ve kaynak kullanımlarının, tanınması ve korunması yer almaktadır.

  1. Eşitliği ve ayrımcılık olmamasını garanti altına almak

Biyoçeşitlilik kaybıyla ilişkili insan hakları zararları, orantısız bir şekilde doğaya doğrudan bağımlı olanlara ve yoksulluk, marjinalleşme, engellilik veya diğer koşullar ve özellikler nedeniyle zaten savunmasız durumda olanların üzerine orantısız bir şekilde kalmaktadır ve bu nedenle biyoçeşitlilik kaybı eşitsizliğin büyümesine katkıda bulunabilir.

Biyoçeşitlilik kaybı kadınları, erkekleri, kız çocuklarını, erkek çocuklarını ve ikili cinsiyet kimliği dışındaki kişileri farklı şekillerde etkilemekte ve çevresel bozulmanın geri döndürülemez sonuçlarını miras alacak olan çocuklar ve gelecek nesiller için nesiller arası ciddi etkileri olmaktadır.

Korunan alanların oluşturulması da dahil olmak üzere biyoçeşitlilik ve habitat kaybını ele almaya yönelik eylemler, insan haklarına saygı göstermeli ve korumalı, zaten var olan eşitsizlikleri daha da kötüleştirmemeli ve toplumsal cinsiyet ve yaşla ilgili olası etkileri ve nesiller arası eşitliği dikkate almalıdır.

  1. Yerli halkların haklarını korumak

Birçok yerli halk, doğayla olan yakın ilişkileri ve doğaya olan bağlılıkları nedeniyle biyoçeşitlilik kaybından ve diğer çevresel zararlardan en çok etkilenenler arasındadır.  Aynı zamanda geleneksel bilgi, örfi yasalar, doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı ve kolektif arazi mülkiyeti ve yönetimi uygulamaları yoluyla biyoçeşitlilik kaybına karşı korunmak için genellikle en iyi konumda olanlardır.

Geleneksel yerli halkların bölgeleri dünya kara yüzeyinin yaklaşık yüzde 22'sini kaplamakta ve gezegenin biyolojik çeşitliliğinin yüzde 80'inden fazlasını barındıran alanlarla çakışmaktadır. Çalışmalar, toprak hakları verilen yerli halkların arazilerinin, komşu arazilere göre önemli ölçüde daha iyi korunduğunu göstermiştir. Bununla birlikte, dünya çapında korunan alanların yalnızca küçük bir yüzdesi yerli halklar tarafından yönetilmektedir.

Birleşmiş Milletler Yerli Halklar Hakları Bildirisi (UNDRIP), yerli halkların çevrenin ve topraklarının, sınırlarının ve kaynaklarının korunması ve muhafaza edilmesi hakkına sahip olduğunu teyit eden 29. maddesindeki korumaya özel bir atıfta bulunmaktadır. Biyoçeşitliliğin kaybı sadece yerli halkların doğal kaynakları ve geçim kaynakları için değil, aynı zamanda kültürel kimlikleri ve hayatta kalmaları için de ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.

Devletler, yerli halkların hakları üzerinde potansiyel etkisi olan hiçbir eylemin yerli halkların meşru temsilcilerine danışılmadan ve onların özgür, önceden ve bilgilendirilmiş rızaları alınmadan gerçekleştirilmemesini sağlamak da dahil olmak üzere, biyoçeşitlilikle ilgili tüm eylemlerin  Birleşmiş Milletler Yerli Halklar Hakları Bildirisi  ile uyumlu olmasını sağlamalı ve yerli halkların ve etkilenen diğer toplulukların biyoçeşitlilik kaybıyla mücadele çabalarının yönetimine  katılımını ve sahiplenilmesini desteklemelidir.

  1. Çevresel insan hakları savunucularını korumak

Dünya çapında birçok birey ve topluluk biyolojik çeşitliliği, yaban hayatı, habitatları ve doğayla ilişkiye bağlı olan insan haklarını ve geçim kaynaklarını korumak için harekete geçmiştir. Bu bireyler ve topluluklar, çevrenin ve insan haklarının korunması arayışında önemli bir rol oynamaktadır.  Ne var ki, bu kişiler benzeri görülmemiş risklerle karşı karşıyadırlar ve meşru faaliyetlerinin bir sonucu olarak çok sık cinayet, şiddet, tehdit, kriminalizasyon ve misillemenin hedefi olmaktadırlar. İnsan hakları savunucuları, gazeteciler ve sendikacılara yönelik cinayetlerin kesin sayısı bilinmemekle beraber, 2019 yılında BM tarafından bu tür 357 cinayet kaydedilmiştir.  Bu cinayetlerin her iki mağdurundan biri, toprak, çevre, ticari faaliyetlerin etkileri, yoksulluk ve yerli halkların, afro-soyundan gelenler ve diğer azınlıkların hakları konularında topluluklarla birlikte çalışıyordu. Yerli halklar, ırksal ve etnik azınlıklar, LGBTİ bireyler, kadınlar ve kız çocukları dâhil olmak üzere çokça ve kesişen ayrımcılık biçimleriyle karşı karşıya kalan çevresel insan hakları savunucuları, özel riskler ve kırılganlık tehditleriyle karşı karşıya kalabilmektedir. Örneğin, yerli savunucular, özgür, önceden ve bilgilendirilmiş rızaları alınmadan başlatılan ticari projelere karşı topraklarını ve çevrelerini savunmaya çalıştıkları için sıklıkla cezai suçlarla itham edilmekte ve adil yargılanma güvenceleri olmaksızın yargılanmaktadır. Medeni ve Siyasal Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmesi (MSHS), BM İnsan Hakları Savunucuları Bildirgesi ve diğer uluslararası enstrümanların gerektirdiği üzere, Devletler çevresel insan hakları savunucularının katılım, bilgiye erişim, ifade özgürlüğü, toplanma ve örgütlenme haklarına saygı göstermeli, bu hakları korumalı ve yerine getirmeli, yaşamlarına veya refahlarına yönelik tehditlere karşı harekete geçmeli ve hakları ihlal edildiğinde adalete erişim ve etkili çözüm sağlamalıdır. Devletler ayrıca zamanında soruşturmaları yürütmeli ve şiddet ve yıldırmadan sorumlu olanları kovuşturmalıdır.

  1. Biyoçeşitlilik kaybını ele alan eylemlerde ve biyoçeşitliliğin faydalarının kullanımında eşitliğin sağlanması

Genellikle biyoçeşitlilik kaybından en çok etkilenenler, buna en az katkıda bulunanlardır. Bilhassa, biyolojik çeşitlilik ve habitat kaybına neden olan insan eylemlerinde çok az rol oynayan veya hiç rol oynamayan çocuklar, gençler ve gelecek nesillerin, bunun sonuçlarıyla yaşamaktan başka seçeneği olmayacaktır. Bu sorunun çözümüne yönelik adil eylemler, gelecek nesillerin ihtiyaçlarını da dikkate almalıdır. Ayrıca, gelişmekte olan ülkelerin ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarını ve 'ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar' ilkesini tanırken, halkların kendi kaderlerini tayin etme hakkını da desteklemelidir. Buna karşılık, BÇS’de Nagoya Protokolü'nde vurgulandığı üzere, genetik kaynaklar ve türevlerinin yanı sıra ilgili geleneksel bilgiler de dahil olmak üzere biyoçeşitliliğin faydaları, yerli halkların ve yerel toplulukların, kadınların, erkeklerin, kız çocuklarının, erkek çocuklarının ve ikili cinsiyet kimliğinde olmayan kişilerin eşit hakları ve farklı ihtiyaçları dikkate alınarak adil, şeffaf ve hesap verebilir bir şekilde paylaşılmalıdır. Devletler, yabani türlerin kullanımının ekolojik, ekonomik ve sosyal/kültürel açıdan sürdürülebilir olmasını ve özellikle en marjinal durumda olanlar için beslenme, gıda güvenliği ve geçim kaynaklarının artırılması da dâhil olmak üzere insan refahına ve hakların yerine getirilmesine katkıda bulunmasını güvence altına almalıdır.

  1. Arazi ve kaynak yönetişimi dahil anlamlı ve bilinçli katılımın sağlanması

Kamu işlerine özgür, aktif, anlamlı ve bilgilendirilmiş katılım hakkı, Medeni ve Siyasal Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmesi’nin (MSHS) yanı sıra BM Kalkınma Hakkına Dair Bildiri, çok taraflı çevre anlaşmaları ve ulusal yasa ve politikalar başta olmak üzere diğer uluslararası sözleşmeler ve belgelerle de güvence altına alınmıştır.

Devletler çevresel, sosyal, kültürel veya insan hakları etki değerlendirmeleri de dahil olmak üzere, biyoçeşitlilikle ilgili kamuya açık bilgileri, uygulanabilir, erişilebilir bir dil ve formatta sunmalı ve biyoçeşitlilik ve habitat kaybıyla ilgili tüm politika oluşturma süreçlerini şeffaf ve hesap verebilir bir şekilde yürütmelidir. Devletler ayrıca, yerli halkların, yerel toplulukların, çocukların, engellilerin ve daha marjinal durumlarda olabilecek diğer kişilerin karşılaştığı halk katılımının önündeki engelleri göz önünde bulundurarak, biyoçeşitlilikle ilgili tüm kararlara halkın katılımını sağlamalı ve kolaylaştırıcı olmalıdır. Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi (BÇS) Taraflar Konferansı, yerli halkların haklarına saygı gösterildiği durumlarda korunan alanların ve yönetim rejimlerinin uzlaşmacı ve katılımcı olması gerektiğini ve yerli halkların ve diğer etkilenen toplulukların katılımının biyolojik çeşitliliğin etkili bir şekilde korunmasına önemli katkılar sağlayabileceğini açıkça belirtmiştir.

  1. Biyoçeşitlilik ve habitat kaybından kaynaklanan insan hakları zararları için hesap verilebilirliğin ve etkili çözüm yollarının sağlanması

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Medeni ve Siyasal Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme (MSHS) ve BM İş Dünyası ve İnsan Hakları Rehber İlkeleri dahil olmak üzere diğer insan hakları belgelerinde tanındığı üzere, Devletler, ticari işletmeler de dahil olmak üzere insan hakları ihlalleri veya suistimalleri meydana geldiğinde adalete ve etkili çözüm yollarına erişimi garanti etmelidir. Aynı zamanda, Aarhus Sözleşmesi ve Escazú Anlaşması gibi bölgesel anlaşmalar özellikle çevresel konularda adalete erişimi ele almaktadır.

Birçok Devlet, biyoçeşitliliğin zararlarını ele almak ve ihlal edenleri sorumlu tutmak için mevzuat ve politikalara sahip olsa da bunlar genellikle iyi uygulanmamaktadır. Biyoçeşitlilik kaybı ve buna bağlı insan hakları zararlarına karşı adalete erişim ve çözüm sağlamak üzere ulusal düzeyde etkili, erişilebilir ve toplumsal cinsiyete duyarlı hesap verebilirlik mekanizmaları kurulmalı ve uygulanmalıdır.

Bu tür mekanizmalar, çevreyle ilgili insan hakları zararları ile BM Sözleşme Organları görüşlerinde, Evrensel Periyodik Görüş sürecine, Özel Prosedürlere ve Devletlerin Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi (BÇS) ve ilgili anlaşmalara uyumunun hak temelli incelemesine dahil edilerek küresel düzeyde bütünleştirilmelidir.

  1. Biyoçeşitlilik kaybı kaynaklı iş dünyası ile ilgili insan hakları zararlarından korumak

BM İş Dünyası ve İnsan Hakları Rehber İlkelerinde yansıtıldığı üzere, tüm ticari işletmelerin insan haklarına saygı gösterme sorumluluğu vardır; yani biyoçeşitlilik kaybına neden olmak da dahil olmak üzere başkalarının insan haklarını ihlal etmekten kaçınmalı ve yol açtıkları olumsuz insan hakları etkilerini ele almalıdırlar.

İnsan haklarına saygı gösterme sorumluluklarını yerine getirmek için işletmelerden (i) insan haklarına saygı gösterme konusunda bir politika taahhüdü benimsemeleri; (ii) etkilenen topluluklarla etkileşim kurmak dahil olmak üzere biyolojik çeşitlilik kaybından kaynaklanan insan hakları zararlarını tespit etmek, önlemek, hafifletmek ve nasıl ele aldıklarını açıklamak için insan hakları durum tespiti yapmaları ve (iii) neden oldukları veya katkıda bulundukları zararların giderilmesine imkan verecek süreçlere sahip olmaları beklenmektedir. İş Dünyası ve İnsan Hakları Çalışma Grubu'nun BM İş Dünyası ve İnsan Hakları Rehber İlkeleri kapsamında Toplumsal Cinsiyet Rehberinde de belirtildiği üzere bu çabalar toplumsal cinsiyete duyarlı olmalıdır.

Devletler, uluslararası hukuk uyarınca işletmeler tarafından gerçekleştirilen insan hakları ihlallerine karşı koruma sağlamakla yükümlüdür. Biyoçeşitliliği etkileyebilecek nitelikteki önerilen projelerin tüm sosyal, çevresel ve insan hakları etkilerinin değerlendirilmesini zorunlu kılmalıdırlar. İşle ilgili insan hakları ihlalleri meydana geldiğinde (biyoçeşitlilik ve habitat kaybından kaynaklanan ihlaller dahil), Devletler işletmeleri sorumlu tutmalı ve etkilenenlerin etkili çözüm yollarına erişimini sağlamalıdır.

  1. Bölgesel ve uluslararası işbirliğinin sağlanması

Karada ve suda birçok ekosistemde biyolojik çeşitlilik azalmaktadır, bu durum ulusal sınırları aşmaktadır. Kirlilik, habitat tahribatı ve aşırı kullanım gibi biyolojik çeşitliliğe yönelik tehditler ile gıda ve tıbbi kaynaklar gibi doğanın sağladığı faydalar da sınır ötesi, bölgesel veya küresel boyutlara sahiptir. Bu nedenle biyoçeşitliliğin etkin bir şekilde korunması, her türlü uluslararası işbirliğini ve dayanışmayı gerektirir.

Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi, gelişmekte olan ülkelerin biyolojik çeşitlilik taahhütlerini etkin bir şekilde uygulayabilmelerinin, gelişmiş ülkeler tarafından kaynak paylaşımı ve teknoloji transferi için uluslararası işbirliğine bağlı olduğunu kabul etmektedir. BM Şartı, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme (ESKHS), Medeni ve Siyasal Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme (MSHS), Birleşmiş Milletler Yerli Halklar Hakları Bildirisi ve diğer insan hakları belgeleri de Devletlere tüm insan haklarının tam olarak hayata geçirilmesini sağlamak, insan hakları koruma boşluklarını kapatmak ve sınır ötesi ve ülke dışı zararları anlamlı bir şekilde ele almak için işbirliği yapma görevi yüklemektedir.

Devletler, biyoçeşitlilik ve habitat kaybının sınır ötesi nedenlerini ve etkilerini uygun bir şekilde ele almak için işbirliği yapmalı ve mekanizmaları ve kaynakları güçlendirmeli veya uygulamaya koymalıdır. Bu tür kayıplarla mücadelede iki taraflı, bölgesel ve küresel programlar ve politikalar ile bu alanda insan hakları temelli proje finansmanı da dahil olmalıdır.

  1. Biyoçeşitlilik kaybından kaynaklanan insan hakları zararlarını önlemek için uygun kaynakları etkin bir şekilde harekete geçirmek

Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme (ESKHS), bireysel ve kolektif olarak hareket eden Devletlerin ekonomik, sosyal ve kültürel hakların aşamalı olarak gerçekleştirilmesi için mevcut azami kaynakları seferber etmelerini ve tahsis etmelerini gerektirir. Buna biyolojik çeşitlilik kaybının önlenmesi de dahildir.

Sağlıklı ekosistemlerin sağlanması için biyolojik çeşitliliğin korunması kilit öneme sahiptir; bu da dünyadaki milyarlarca insanın yaşam, sağlık, gıda, yeterli su ve sanitasyon, sağlıklı bir çevre, barınma, geçim kaynakları ve kültür gibi haklarının sağlanması için gereklidir.

Dünyanın biyolojik açıdan mega çeşitliliğe sahip ülkelerinin çoğu, biyolojik çeşitlilik kaybını önlemek için yeterli kaynağa sahip olmayan, gelişmekte olan ülkeler olduğundan, bu amaç doğrultusunda etkili uluslararası iş birliği ve mali yardım sağlanması zorunludur.

Devletler, biyolojik çeşitliliğin korunmasına yönelik iç işlerinde faaliyetler ve dış yardımlar için kaynak tahsis ederken, bu kaynakların insan hakları temelli bir yaklaşımla biyolojik çeşitliliği teşvik etmek ve korumak isteyenlere tahsis edilmesini ve insan haklarına veya çevresel zararlara neden olan kişilere, Devletlere veya işletmelere dağıtılmamasını sağlamak için çevresel ve sosyal tedbirler almalı, etki değerlendirmeleri yapmalı ve katılımcı planlama ve politika oluşturma sürecini garanti etmelidir. Örneğin, Birleşmiş Milletler Yerli Halklar Hakları Bildirisi, Devletlerin çevrenin korunması ve muhafazası için yerli halklara yönelik yardım programları oluşturması ve uygulaması çağrısında bulunmaktadır.

  1. Herkesin bilim ve uygulamalarının faydalarından yararlanmasını garanti altına almak

Ekonomik, Sosyal ve Kültürel   Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme (ESKHS) kapsamında herkes bilim ve uygulamalarının faydalarından yararlanma hakkına sahiptir.  Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi Madde 8 (j), taraf Devletlere yerli ve yerel toplulukların biyolojik çeşitliliğin korunması ve sürdürülebilir kullanımı ile ilgili bilgi birikimi, icatları ve uygulamalarına saygı gösterme ve bunları muhafaza etme yükümlülüğü getirmektedir.

Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli, yerli halkların geleneksel bilgi sistemlerinin ve toplum ile çevreye ilişkin bütüncül bakış açılarının önemli bir kaynak olduğunu teyit etmiş ve yerli halklar ile yerel toplulukların ekosistemlerin korunması ve ormansızlaşmanın önlenmesinde oynadıkları rolün iklim değişikliğiyle mücadelede kilit öneme sahip olduğunu vurgulamıştır.

Devletler, kadınlar ve erkekler tarafından sahip olunan geleneksel bilgi birikiminin değerini tanımalı ve ilgili yerli halkların özgür, önceden ve bilgilendirilmiş rızası ile kullanımını desteklemeli ve geleneksel bilgiden elde edilen her türlü ekonomik faydanın ortaya çıktığı topluluklarda adil bir şekilde paylaşılmasını sağlamalıdır. Devletler biyolojik çeşitlilik kaybına karşı adil, kapsamlı ve etkili bir uluslararası müdahale için, biyolojik çeşitlilik ve habitat kaybını ele alan tüm bilimsel ve teknolojik yöntemlerin geliştirilmesini ve yaygınlaştırılmasını ve ilaveten gerekli ve uygun teknoloji transferlerini de aktif olarak desteklemelidir.

  1. Doğaya saygılı eğitim sağlamak

Medeni ve Siyasal Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme (MSHS), herkesin bilgi edinme hakkını güvence altına almakta ve Çocuk Haklarına Dair Sözleşme çocuğun eğitiminin, diğerlerinin yanı sıra, insan haklarına ve temel özgürlüklere saygının geliştirilmesi ve doğal çevreye saygının geliştirilmesine yönlendirilmesi çağrısında bulunmaktadır. Kız çocukları, erkek çocukları ve LGBTİ çocuklar ve gençler de dahil olmak üzere tüm çocuklar, çevrenin korunmasını talep eden dinamik ve aktif aktörlerdir. İnsan hakları ve çevrenin anlaşılması, insan onuru, refahı ve hayatta kalmasının sağlanması için elzemdir.

Doğa ile ilişkimizi yeniden düşünmek ve bozulan ekosistemler ile azalan biyolojik çeşitliliğin neden olduğu insan hakları ihlallerini ele almak için etkili ve anlamlı eylemler, tüm insanların bilinçli katılımını gerektirecektir. Dolayısıyla devletler, tüm insanların özünde doğaya saygı olan bir eğitim alma ve doğayı korumak için gerekli bilgilere sahip olma hakkını güvence altına almakla yükümlüdür.

  1. Tüm değerleri için doğaya saygı duymak ve onu korumak

İnsanlığın 2050 yılına kadar doğayla uyum içinde yaşama vizyonu, modern toplumun doğayla olan ilişkisinde bir dönüşüm gerektirecektir. Doğanın estetik, manevi, kültürel, dini ve rekreasyonel değeri, insanlığa, insan kültürüne ve dünya genelindeki insan yaşamına dair anlayışımızın anahtarıdır.

Doğanın çeşitli değerlerinin ve biyolojik çeşitlilik ile insanların kültürel ve dilsel çeşitliliği arasındaki ilişkinin daha iyi anlaşılması ve politikalara yansıtılması gerekmektedir; insan çeşitliliğiyle birlikte gelişen bir doğal çevrenin, dirençlilik ve insanların hayatta kalması için en iyi uzun vadeli reçete olduğu kabul edilmelidir. Buna rağmen tüm bu değerler, sürdürülemez üretim ve tüketim ağları ve doğal kaynaklara yönelik sömürücü yaklaşımlar nedeniyle tehdit altındadır.

Biyoçeşitlilik ve habitat kaybı, iklim değişikliği, hava ve su kirliliği ve zoonotik hastalıkların artışı gibi birbiriyle ilişkili çevresel zararlar, insanın doğayla olan ilişkisinin, insanın güvenli, temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevre hakkının gerçekleştirilmesi, sürdürülebilir kalkınmanın desteklenmesi ve çevrenin korunmasının el ele gittiği simbiyotik bir ilişki olarak yeniden tasarlanması ihtiyacını göstermektedir.

Biyolojik çeşitlilik kaybının durdurulması da dahil olmak üzere doğanın korunması, tüm insanların ve toplulukların onurlu ve insan haklarına uyulan bir şekilde yaşayabilmeleri için esastır. En çok etkilenenlerin haklarını, ihtiyaçlarını ve perspektiflerini dikkate almayan koruma tedbirleri yeterli değildir. Bu durum, insanlar ve doğa için insan haklarına dayalı yeni bir yol izlenmesini gerektirmektedir.

TÜM HAKLARI SAKLIDIR 2019 ©
Powered by